Siyasi İslamın yazarlarının düşünsel dün-yası, daha
doğrusu gerçekliğin zihinlerinde oluşturdukları resmi (yazılarına
yansıdığı kadarıyla) beni ürkütüyor. Çünkü bunlar, siyasi iktidardaki
iradeyi temsil ediyor, onun düşündüklerini yansıtıyor, hatta onu
yönlendiriyorlar.
Ne zaman bu yazarlardan birinin tarihsel jeopolitik analizlerini okusam aklıma, Gilles Deleuze’ün “Si vous êtes pris dans le rêve de l’autre, vous êtes foutu” (Başkasının rüyasına tutsak olmuşsanız, yandınız-“oyuldunuz”) sözleri geliyor: Hepimiz bu siyasal İslamın rüyasında (projesinde) tutsak olmuş gibiyiz. Bu proje onlar için yüzyıllık bir “rüya” ama
geri kalan için uyandığında bile, kendini kaçınılmaz olarak bir enkazın
altında bulacağından, çeşitli biçimlerde daha uzun süre devam edecek
bir kâbus...
Bu sorunun iki boyutu var. Birincisi bu “proje”yi destekleyen gerçeklik tanımlaması (zihinlerdeki resim) çok yanlış; her pratik dönemeçte, “praksis” denemesinde tökezliyor, beklemedikleri sonuçlara yol açıyor. Ancak onlar, “bu kez farklı olacak” beklentisiyle
yaptıklarını yapmaya, aynı hatayı tekrarla-maya devam ediyorlar; aynı
sonucu aldıkça da, daha fazla dayatmaya, realiteye uyum sağlamaya
çalışmak yerine, realiteyi projeye uydurmak için daha fazla simgesel,
fiziki şiddet uygulamaya çalışıyorlar: Tüm engelleri ortadan
kaldırır, tüm kafa karıştıran, tereddüt yaratan, lidere olan güveni
sarsan sesleri kısar, tüm etkenleri kontrol altına alırsak, irademiz
tümüyle özgür kalırsa... O zaman farklı olacak...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Wednesday, November 26, 2014
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment